Ayşe Kulin
Ayşe Kulin

Ayşe Kulin

Ayşe Kulin biografisi

Yazar. Kaleme aldığı biografik eserleri ve romanlarıyla çok okunan yazarlardan biri olmuş ve çoğu ödül kazanmıştır. Üslubundaki akıcılık ve yalınlıkla büyük iltifat bölge yazarın hikaye ve kitapları senaryolaştırılıp beyaz perdeye aktarılmıştır. Adı Aylin, Sevdalinka ve Füreyya Kulin ’in fazla alaka görmüş kitaplarından bazılarıdır.
Ayşe Kulin, 1941 yılında istanbul ’da Beyazıt’tBosnalıdır. Babasının adı Muhittin, Çerkes olan annesinin adı (Hatice) Sitare ’dir. İlkokulu Ankara‘da okudu. Öğretmeninden yediği bir tokat yüzünden okula bir sene gitmedi. Üçüncü sınıfta okulun adı Ankara Koleji oldu. İlkokul bitince İstanbul ’da Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünde yatılı olarak 7 yıl okudu. 1961 yılında mezun oldu. bu arada yazar olmaya karar verdi.

1960 yazında, Büyükada’da tanıştığı Mehmet’le arkadaşlığı ilerliyor. Mehmet, İngiltere’de açık fikirli ve fabrikatör İsmail Bey’in oğlu. Mehmet’le nişanlanan Ayşe, yurtdışında üniversite okumak sözünü alarak 1961 yılında evleniyor. Nikah Hilton’da yapılıyor ve yurtdışına çıkıyorlar. Roma ve Paris‘ten daha sonra Londra‘ya yerleşiyğan iki çocukla üniversiteye gidemiyor.

Farklı Alanlara Yönlendirilmiş gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senaryo yazarı olarak görev yaptı.

1967’de iki yıl her tarafında bir otomobil dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1977 yılından 1982 yılına kadar Cumhuriyet Gazetesinde yazıları çıktı. Bir zaman de Dünya Gazetesi’nde çalıştı. Uzunca bir zaman de Sabahleyin Grubu’nun 1 Numara adıyla çıkardığı dergilerde yazıları çıktı. Adı Aylin romanının gördüğü alaka üstüne Milliyet’te köşe yazarlığı yaptı.

Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü ’nü kazandı.

1986 ’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği “Ayaşlı ve Kiracıları” adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği ’nin En iyi Sanat Yönetmeni Ödülü ’nü kazandı.

1996 yılında Münir Nureddin Selçuk ’un yaşam öyküsünün anlatıldığı biografik çalışması Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı sene, Foto Sabahtan Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü ’nü, bir sene sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı ’nı kazandı.

Ayşe Kulin, okurlarının uyarısı üzerine “Füreya”, “Sevdalinka” ve “Köprü” adlı kitaplarının TRT Radyo 1 ’de kendisinden izinsiz okunduğunu öğrenince kurumu toplam 163 bin 200 TL ’lik maddi-manevi tazminat ödemeye mahkûm ettirdi.

1997 ’de yayınlanan Adı: Aylin adlı biografik romanı ile İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi kadar yılın yazarı seçildi.

1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabını yayımladı. Geniş Zamanlar 2007 yılında Serdar Akar ’ın yönetmenliğinde TV dizisi oldu.

1999 ’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000 ’de tekrar bir biografik roman olan Füreya, 2001 ’de Köprü, 2002 ’de Nefes Nefese ve İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, 2004 ’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.

Evlilikleri :
1.evliliği: 1961 yılında Mehmet Sarper ile evlendi. Mete (d.1962) ve Ali (d.1963) adında iki oğlu oluyor. 1964 yılında boşandılar.
2.evliliği: 1967 yılında Eren Kemahlı ile evlendi. Kerim (d.1968) ve Selim (d.1971) adında iki oğlu oluyor. 1980 yılında boşandılar.

Melike Birgölge Kadar Gerçekleştirilmiş Olan Ayşe Kulin Röportajı

Son romanınız ‘Bir Gün ’ ile başlatmak istiyorum. Bir gazetecinin haber atlatmalar sonucu kotardığı röportaja gitmesiyle başlıyor. Ve bir güne neler sığıyor, görüyoruz.

Evet… Romandaki gazetecinin amacı, oradaki bir insanın yaşamını incelemek olsa da dürüst içe ‘biz ’ olgusunu ortaya çıkarıp, kabul ettirmeye çalışmasıyla büyüyen olaylar…

Romanın son cümleleri… Bir ‘tamlık ’ isteği, dileği var.

Romanın son cümleleri, benim dileğime tercüman oluyor. Ola Ki de bu şanslı bir muhabere… Dilerim bu isteğim, ben hayattayken hakiki olur.

Yazan kimliğinizle ‘Adı Aylin ’ adlı kitabınızla tanıdı sizi çoğu insan ilk olarak, ‘Adı Aylin ’ in öncesinde bir fazla kitabınız yayınlansa da. ‘Adı Aylin ’ kitabınız öncesinde çeşitli dergilerde editörlük, muhabirlik; televizyon, reklam ve sinema filmlerinde, sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senaristlik yaptınız? Bunların açık havada özet olarak kendinizden bahsetmenizi rica etsem…

Bunların dışarıya söylenecek pozitif bir şey kalmadı. Yaptıklarımı çok güzel özetlediniz.

Yazmaya birincil ne süre başladınız? Yazma merakınız hangi döneme rastlamakta?

Yazmaya ortaokuldayken başladım. Yaşım icabı okuduğum Dickens ve Jane Austin romanları bende okuma, Nezihe Meriç ’in öyküleri ise yazma tutkusunu geliştirdi.

Yetişip gelirken, gerçekleştirmek istediğiniz meslek neydelenizi?

Yalnızca yazmak diyebilirim. Yüksek eğitimimi tamamlayabilseydim, öğretim görevlisi elde etmek isterdim. Fakat erken evlenerek ve çocuk sahibi olarak, bu fırsatı kaçırdım.

Fazla alaka görmesinden öte ‘Adı Aylin ’ i kâğıda dökmek… Nerden aklınıza geldi, böyle bir hayatı roman haline getirmek?

Aylin ’le, o hayattayken bir söyleşi tasarladım. Rahmetli Ercan Arıklı ’nın dergilerinden birinde çıkacaktı. Umulmadık ölümü üstüne bu yazıyı jurnal gazetelerden birinde yayınladım. öyle fazla ses getirdi ama, hayatını da yazayım da, günahları ve sevaplarıyla, okurlar böyle renkli bir insanın varlığından farkında olan olsunlar istedim.

Veri toplama ve hazırlık aşaması zorladı mı ‘Adı Aylin ’ yazılıp da kitap haline gelinceye dek?

Hayır. Beni zorlayan yalnızca fiziki yönüydü çünkü bu çalışmayı Amerika ’da yerine getirmek zorundaydım.

Ve kitabın sonunda ‘Acaba Aylin öldü mü, öldürüldü mü, öldürüldüyse kim öldürdü? ’ sorularıyla baş başa bıraktınız insanları. Romanı böyle bir sonla bitirmenize nasıl tepkiler geldi okurlarınızdan?

Kitap böyle bitmeliydi çünkü Aylin de böyle bitti. Binlerce esrarlı soruyu yanıtsız bırakarak…

Merak eden okurlarınız namına soralım, bir gelişme var mı, Aylin ’i kimin öldürdüğü konusunda?

Maalesef… Hiç bir gelişme yok.

‘Adı Aylin ’ i lüzum data toplarken lüzum yazarken neler hissettirdi, ne izler bıraktı sizde?

Aylin, birlikte büyüdüğüm, benzer apartmanda komşu olduğum ve aynı okulda okuduğum bir arkadaşımdı. Dahası benim amcamın eşi onun teyzesi oluyordu. Dolayısı ile hakkında neredeyse herşeyi zaten biliyordum. Araştırma aşaması benim için sürpriz olmadı.

Sizin de ilk kitabınızın çıkışına değin taslaklarınızın yayınevleri kadar reddedildiği engebeli dönemler oldu mu? Neler yaptınız o dönem? İnsanın umudu kırılmıyor mu bu dönemlerde?

Ben bütün yirmi beş yıl, dosyalarımla farklı alanlara yönlendirilmiş yayınevlerinin kapısından döndüm. Elbette umudum kırıldı. Bu günkü aklım olsa, kırılıp küseceğime, maksadıma odaklanır, her zaman denerdim.

Fazla kitap okunan bir ailede yetiştiğinizi düşünüyorum, bu dek hoş kitaplar yazdığınızı göz önüne alarak. Yanılıyor muyum?

Beş altı kuşak her tarafında, kadınların da zamanın imkanları zarfında eğitildiği bir aileden geliyorum. Büyük babam tıp doktoru, dedem ve onun babası Mülkiyeli. böylece eğitimin ve okumanın değerini genlerimde taşıyor olmalıyım.

Şöyle bir cümleniz aklımda kalmış: “Boşanmasaydım, yazan olamayacaktım” diye. Doğru mu bu?

Doğrudur. Eşim sosyal yanı güçlü biriydi. Eve gelince ilgi, geceleri ziyaret etmek, hafta sonlarında evi misafirle yüklenmek ve sık sık seyahata çıkmak isterdi. Ama yazmak için her şeyden önce zaman gerekiyor.

Evlilik ya da diğer sorumluluklar yazmaya engel diyebilir miyiz?

Hayır. Ağırbaşlı hayattan hoşlanan, evinde misafirsiz de yaşayabilen ve zamanını kitapla, müzikle veya bir hobi ile doldurmasını bilen bir hayat arkadaşı ile ‘yazma zamanını ’ yaratabilmek pekala olası.

‘Adı Aylin ’, ‘Geniş Zamanlar ’, ‘Bir Tatlı Huzur ’, ‘Foto Sabah Resimleri ’, ‘Füreyya ’, ‘Güneşe Dön Yüzünü ’, ‘Sevdalinka ’ ‘Köprü ’, ‘İçimdeki Kızıl Gül Gibi ’, ‘Soluk Soluğa ’, ‘Babama ’ ‘Kardelenler ’, ‘Gece Sesleri ’ son olarak da ‘Bir Gün ’. Kitaplarınızı, çıktığı dönemlerde, bir solukta ve iki üç gün içinde, elimden düşürmeden okudum. Kitaplarınızı okuyan birçok insan aynı fikirdedir sanırım. Bu değin insanı içine alan, bu kadar akan yazılar yazmanızın başarısını neye bağlıyorsunuz?

İyi bir gözlemci olmama, kitaplarımda hayatı içtenlikle, hiç ukalalık etmeden, olduğu gibi yansıtmama ve Türkçe ’yi dürüst kullanmama bağlıyorum.

Erzincan Valisi rahmetli Recep Yazıcıoğlu ’nun, hayatını, yaptıklarını, başarılarını anlattığınız ‘Köprü ’ adlı romanınız da çok etkilemişti beni. Böyle bir hayatı kitap haline getirme projesi nasıl ortaya çıkmıştı?

Erzincan ’a gittiğimde, söz konusu köprünün yapılış macerasını duyup, Vali Yazıcıoğlu ’nu da hasbelkader tanıdığım zaman bu romanı yazmaya karar verdim. İyi oysa yazmışım, çünkü gelecek kuşaklara idealist, içten, akıllı ve gayretli bir bürokrat modeli verdiğime inanıyorum. Dilerim ona özenen nice kaymakamlarımız, valilerimiz, idarecilerimiz olur.

Yazdığınız bir kaç kitapta anlattığınız konularla ilgili olarak ‘bir cemaatin sözcülüğüne soyunduğunuza dair bazı haberler çıkmıştı. “Bu nesil söylenen sözleri düşünürsem, hiçbir şey yazamam” diyorsunuz.

Hiç takılmıyorum bu tür laflara. Bu gibi safsatalara ayıracak zamanın değil.

Evet, öyküleriniz de var ve çok başarılı ama ben biografik roman türünde çok başarılı olduğunuzu düşünüyorum. biografik roman yazma konusundaki başarınızı neye bağlıyorsunuz?

biografik romanlarımın fazla tutulması benim yok okurun marifeti. Okur gerçek hayatları okumayı hatta izlemeyi seviyor. Okuduğu veya izlediği kişiler, okunmaya veya izlenmeye değse de değmese de yapıyor bunu.

Yazdığınız hemen her kitapta tarihsel bilgiler de var lakin anında her kitabınızda (Köprü ’de ve Gece Sesleri ’nde, hatta Füreya kitaplarınızın dışarıya) illa aşk var. Bu, bilinçli bir seçim mi?

Bilinçli bir tercih yok. Aşk hayatın içinde var. Herkesin yaşamında iyi fena bir aşkı olmuştur. Ben hayatı yazıyorum, aşk da kendi yerini alıyor hayatın içinde.

Aşka değinmişken, aşk hakkındaki düşüncelerinizi soralım. Ne düşündürür, ne hissettirir size aşk?

Aşk… Aşk düşündürmez, yaşanır.

Bir televizyon programında ‘Nazım Hikmet ’e ‘Vatan Haini ’ dendiğini duyunca fazla kızmışsınız ve Nazım Hikmet ’e adanmış, 2002 yılında, ‘İçimde Kızıl Gül Gibi ’ adını verdiğiniz kitapta Nazım Hikmet ’i anlattınız, andınız. ‘Nazım Hikmet komünist ve Vatan Haini ’ tarzındaki söylemler, diğer taraftan vatandaşlığının geri verilmesi konusunda ara sıra tepki verenler oluyor. Öldükten sonra bile bu konularla bu dek uğraşılması niçin sizce? Nedir bu tepki, nedir yapılmak istenen bu nesil davranışlarla, söylemlerle?

Bir kaç miş ’li geçmiş, benim gözümde değersiz kişinin, Nazım Hikmet üzerinden, gündemde kalma arzularını tatmin etmesidir, hepsi bu!

‘Haldun Taner Hikaye Ödülü ’, ‘Sait Faik Hikaye Armağanı ’ başta elde etmek üzere bir çok ödül aldınız. Bu ödüllerin yazmanıza etkisi, katkısı ne ölçüde oluyor?

Bana her yıl bir kaç kurumdan bir kaç ödül gelir. her birine bana verdikleri ağırlık ve iftihar için teşekkür borçluyum. Fakat beni kamçılayan Haldun Taner Hikaye ödülü, özgüvenimi sağlayan da Sait Faik Hikaye Armağanı olmuştur.

Kâğıda Dökmek içgüdüsel bir şey mi? Yoksa belirlenmiş bir disiplin ve çalışmayla yazı yazılır mı?

Yazar edebilmek için, ilk olarak yetenek gerekiyor. İstediğiniz değin disiplinli çalışın ve akıllı olun, yazarlık yeteneğiniz yahut kitabınızı keyifle okutamazsınız. Fakat bu yeteneği bilgi, görgü, disiplin ve hayat tecrübesi ile harmanlamanız durum. Yahut bir nefeste tükenirsiniz.

Diyelim ki bir roman yazıyorsunuz. Yazarken öyle bir yer geliyor oysa, takılıp, kalıyorsunuz. Kâğıda Dökmek istediğiniz halde yazamıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz o zaman, o anlarda?

Hemencecik bırakıyorum yazmayı. Okunmak için bekleyen kitaplarımdan birini alıp okumaya başlıyorum. Torunlarımı görebilmek için yurt dışına çıkıyorum. Müzelere, tiyatrolara, konserlere, sinemaya gidiyorum. Bir on gün daha sonra yepyeni bir enerjiyle yeniden başlıyorum yazmaya.

Yazmak konusunda prensipleriniz var mıdır? Mesela ‘Her gün 3 sayfa yazmalıyım, vs… gibi ’

Hiç yoktur. Bazı günler nerdeyse 18 saat, bazen de zar güç 2 saat yazarım.

Yıllar önce aklınıza kazanç miydi, bu değin çok okunan ve bu dek çok sevilen bir yazan olacağınız?

Orta okula başladığımdan beri hep yazar olmayı düş ettim. Kesinlikle okunan ve sevilen bir yazar! Kim, okunmayan ve sevilmeyen bir yazan elde etmek isteyebilir fakat?

Eleştirmenlerden devasız olduğunuzu belirtiyorsunuz. Neden?

Bizleri tarafsızca eleştirecek eleştirmenler hemen üniversite yıllarındalar. Benim reel eleştirim, ölümümden sonradan yapılacak. Bu günün yazarları ve eleştirmenleri, hepimiz bir fazla önyargının kurbanıyız, ne eyvah fakat! Yazan namusundan laf edenlere, eleştirmen namusuna da bir göz atmalarını öneririm.

Bir fazla yazan için ‘çok satmak ’, fazla önemliyken siz “Çok satmak gibi bir ayıbım var benim” diyorsunuz. Bu cümlenizi biraz açar mısınız?

Bu gün kitabı çok satan yazarlara, muhakkak bir çevre ‘eleştirilmeye değmeyen yazarlar ’ gözüyle bakıyor. Ben bu ayıba razıyım, biçare. Ya, Allah korusun, okursuz yazar olsaydım!

Ahmet Altan “Ben yazı yazmadığım vakit kendimi bir hiç gibi hissediyorum” diyor. Oktay Akbal ise ’Kâğıda Dökmek, Yaşamak ’ adlı kitabında yazmanın öneminden bahsediyor. Sait Faik de bir öyküsünde Uzun bir suskunluktan sonra bir kurşun kalem alıp, yazmaya başlar ve ‘Yazmasam ölecektim ’ der. Sizin için de yazmak bu denli önemli ve vazgeçilmez mi?

Kâğıda Dökmek benim için de bir varoluş nedeni. Yazarken mutluyum, yazarken umutluyum, yazarken varım.

Azıcık da yazarlığı dışındaki Ayşe Kulin ’i tanımak istersek… Nelerle ilgilenmekten keyif alırsınız örneğin?

Herzamanki müzik dinlerim. 12 sene baştan başa Fotoğraf Heykel Müzeleri Derneği ’nin idare kurulunda üyelik yaptım. böylece özellikle çağdaş resme meraklıyım. Yurt dışına çıktığımda ilk işim, bulunduğum şehrin çağdaş müzelerini ziyarete gitmek oluyor. Tiyatro severim ve iki yıldır ‘Afife Jale ’ jürisinde olduğum için, İstanbul ’da sahnelenen bütün oyunları izliyorum. Çocukluğumda sevgili kuzenim Ferruh Başağa ’dan, 80 ’li yıllarda ise Yusuf Taktak ’tan fotoğraf dersleri aldım. Netice sıfır! Son derece kötü fotoğraf yapıyorum fakat inatla yapıyor ve diğer hiç bir yere asamayacağım için, bu felaketleri yazlık evimin duvarlarına asıyorum.

Mutluluğun tanımı nedir sizin için?

Mutluluğun tanımı herkes için ve her an değişim gösterir.

Ne cins kitaplar okumayı seçim ediyorsunuz?

Her yıl İngiltere ’de ödül bölge kitapları, yurt içinde ise Türk romancılarının yeni meydana çıkan kitaplarını okumaya gayret diyorum.

Hayat felsefenizin ne olduğunu öğrenmek istersek…

Hayat, bir yaşam felsefesi cümlesine sığmayacak kadar karmaşık ve böylece değişkendir ama…

Çocuklarınızın ve torunlarınızın, yazarlığınıza yaklaşımı nasıl?

Çocuklarımın günlük hayat gailesi içinde benimle ya da yaptığım işle uğraşacak zamanları yok. Torunlarımsa, az önce yazarlığımı değerlendirecek yaşta değiller.

Kâğıda Dökmek isteyenlere, yazar adaylarına neler önereceksiniz?

Başta kabiliyet ve işine düşkün elde etmek… İyi birer gözlemci olmalarını, diğer sanat kollarıyla da yakından ilgilemelerini, fazla okumalarını ve katiyen vazgeçmemelerini… Unutmasınlar, ben yazdıklarımı yayınlayacak yayınevini 25 yıl sonra da olsa bulabildim.

Son olarak neler eklemek istersiniz söyleşimize?

Son olarak, okurlarımdan korsan kitap almamalarını rica ediyorum. Türk insanının, modern bir toplumda yaşayabilmek için, kuralların açık havada yaşamaktan ağır ağır vazgeçmesi gerekiyor. Kırmızı ışıkta durmaktan başlayaraktan, töre cinayeti işlememeye, korsan mülk üretmemek ve satın almamaktan, kullandığı elektriğin ve suyun parasını ödemeye, vergi vermeye ve şu anda burada sayamayacağım dek fazla eyleme uzanan ince uzun bir yoldur bu.

Fazla teşekkür ederim, zaman ayırıp, benimle güzel söyleşiyi yaptığınız için.

Ben teşekkür ederim. Çok keyifliydi. Araştırıp, ilgilendiğiniz ve bu güzel sorular için…

Kitapları :
1984 – Güneşe Dön Yüzünü, (hikaye)
1996 – Bir Tatlı Rahatlık, (biografi)
1997 – Adı: Aylin, (biografik roman)
1998 – Geniş Zamanlar, (öykü)
1998 – Foto Sabah Resimleri, (hikaye)
1999 – Sevdalinka, (roman)
2000 – Füreya, (biografik roman)
2001 – Köprü, (roman)
2002 – Soluk Soluğa, (roman)
2002 – İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, (test)
2002 – Babama, (otobiografi)
2004 – Kardelenler, (araştırma)
2004 – Gece Sesleri, (roman)
2005 – Bir Gün, (roman)
2007 – Bir Varmış Bir Yokmuş, (öykü)
2008 – Veda (roman)
2008 – Sit Nene`nin Masalları, (çocuk kitabı)
2008 – Umut, (roman)
2009 – Taş Duvar Açık Pencere, (derleme eser)
2009 – Türkan, (biografik roman)
2011 – Yaşam – Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964), (biografik roman)
2011 – Hüzün – Dürbünümden Kırk Sene (1964-1983), (biografik roman)
2011 – Kuytu Anların Yolcusu, (roman)
2012 – Bora’nın Kitabı, (roman)
2013 – Dönüş, (roman)
2013 – Gizli Anların Yolcusu(roman)