Avni Arbaş biografisi
2003 yılında kaybettiğimiz büyük Türk ressamı
Büyük Türk ressamı Avni Arbaş, 1919 yılında istanbul’da doğdu. Babası Kuvayi Milliye‘de süvari sınıfı albayıydı. aynı zamanda sanatla da ilgilenen hatta kendisi de resim yapan babası Mehmet Nuri Bey, Arbaş’a sanat aşkını aşılayan ilk öğretmeni oldu. Cumhuriyetin kuruluşunun gerisinde Aydına yerleşen aile 1972 yılına dek burada kaldı. Avni de birincil okula burada başladı. On yaşındayken babasını kaybedince annesi Rana Hanımla birlikte İstanbul’a taşındılar. Burada Galatasaray Lisesi’ne kaydoldu. Burada içindeki fotoğraf tutkusunun gelişip güçlenmesini sağlayacak bir etraf buldu. Fotoğraf öğretmeni, asker ressamlardan Mehmet Ali Beyin yönetimindeki resim atölyesinde, Cihat Burak, Selim Turan gibi geleceğin kayda değer Türk ressamları bir arada çalıştılar.
Daha öğrencilik yıllarında İstanbul’un sanat çevrelerine giren Arbaş, İbrahim Safi, Naci Kalmukoğlu gibi sanatçılarla tanışıp onların atölyelerinde çalıştı. Yüksekokul`nin, “Cours de soir” denilen belirtilen öğrenci olmayan yetenekli e model sağlayan gece kurslarına gitmeye başladı ve 1937’de Galatasaray Lisesi‘nden ayrılıp Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmeye karar verdi. Önce Çallı atölyesinde, sonradan da “Resmin kuralları olduğunu ondan öğrendim” diyeceği Leopold Levy`nin atölyesinde çalışmaya başladı. 1949 yılına dek akademide kalan sanatçı bir fazla Devlet Resim ve Heykel sergisine katıldı.
Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‘in çabalarıyla düzenlenen yurt gezilerine seçildi. Dolayısıyla Siirt‘e dışarı giden sanatkâr, o yılların fakir Anadolu`suyla ilk kez tanıştı. (1954`te Paris`teki birincil segisinde yer alan ve Mahmut Makal`ın Bizim Köy (Bir köy öğretmeninin notları)`ünden esinlendiği resimlerinde, bu Siirt gezisinini izleri okunmaktadır.
1943 yılında, Zerrin adında, Fransızca haberdar olan, Tatar kökenli bir genç kızla evlendi. bu arada ilk olarak Liman Sergisi almak üzere bir fazla karma sergiye katıldı. Akademideki eğitimini tamamladıktan sonradan Fransız Hükümeti’nin verdiği bursla o yılların sanat merkezi Paris‘e gitti. Fakat otuz yedi sene sürecek olan Fransa serüveninin başında acı bir olay yaşamış Avni Arbaş, minik kızı Zerrin Arbaş‘ın doğumu esnasında eşi Zerrin’i kaybetti. Biricik kızına, ölen sevgili eşinin ismini verir. Oysa kızına kimsesiz bakamayınca onu istanbul’a anneanesinin yanında gönderdi.
İlk kişisel sergisini, Paris’ten gönderdiği resimleriyle, 1951 yılında İstanbul’da yeni açılan Maya Galerisi’nde açtı. İki yıl daha sonra da Paris’te Galerie La Roue’de sergi açan Arbaş’ın çalışmalarının çoğunu köy manzaraları ve köy hayatı konulu resimler oluşturuyordu.
1950`lerin başlarından beri birlikte olduğu Henriette Lapouge ile 1958`de yeniden evlendi. Sanatı ve yeteneği tamamen çoğalan Avni Arbaş, Paris, Antibes ve Vallauris`te, aralarında Pablo Picasso`ların, Tristan Tzara`ların, Aragon`ların, Prevert kardeşlerin de bulunduğu bir dostlar çevresi edinmiş ve Ecole de Paris ressamları aralarında yerini almıştı. 1966`da Henry Montherlant`ın toplu oyunlarının 3. cildini resimledi. Bu lüks baskıda, sanatçının, Fernand Mourlot Atölyesinde gerçekleştirdiği on beş benzersiz litho yer almaktadır.
Ne var ama devlet, onun bu herzamanki üstü başarısını görmezden gelerek askerlik yapmadığı gerekçesiyle Arbaş’ı vatandaşlıktan çıkarır. 1977 yılında ülkesine dönen usta vatansız damgası yer ancak uzun uğraşlar sonunda vatandaşlık hakkını geri alabilmiştir. halbu ki tüm yaşamını, renklerin ve çizgilerin dünyasına adamış bu Türk ressamı , dünyanın neresinde olursa olsun, oranın kokularını, renklerini, ışığını, havasını yansıtmıştır resimlerinde. Türkiye`ye döndükten sonradan da, İstanbul`da Boğaz`ın ve Marmara`nın aralıksız değişen ışığını, güney sahillerinin balıklarını, balıkçılarını, meyvelerini, çiçeklerini resmetmeyi sürdürdü.
Uzun süredir kanser tedavisi gören Türk resim sanatının sanatçı ressamı Avni Arbaş, 16 Ekim 2003‘te İzmir Foça’daki evinde hayata gözlerini kapadı. Ayrıca sinema oyuncusu Derya Arbaş‘ın da dedesi olan ressam, daima Türk ressamı olduğunu heryerde vurgulamış, kendi kültürel değerlerini unutmadan modern sanatı ülkesine, ülkesinin geleneksel sanatını da dünyaya taşımıştır.