Amin Maalouf biografisi
Lübnanlı gazeteci ve roman yazarı. Anadili Arapça olmasına rağmen, yazılarında Fransızcayı akıcı bir şekilde kullanmıştır. Çoğu meşhur romanında, ele aldığı hikayeleri, tarihsel bir kurguyla bütünlemiş; Umberto Eco, Orhan Pamuk ve Pérez-Reverte gibi meşhur yazarlarla aynı şekilde, ilginç tarihi olayları filozofik ve şahane bir görüntü açısıyla, masal tadında işlemiştir. Bilhassa Orta Doğu, Afrika ve Akdeniz bölgelerinin etnik yapı farklılıklarını ve bunların insan davranışlarına yansımalarını, sahip oldukları manevi değerlerle bağdaştırarak, sözkonusu yörelerin tarihsel geçmişine Batının pozitivist gözüyle ışık tutmuştur.
Amin Maalouf, 25 Şubat 1949‘da Lübnan‘ın başkenti Beyrut‘ta dünyaya geldi. Yazarın Katolik bir Arap olan babası Ruchdi Maalouf, fazla yönlü bir aydındı ve yazarlık, öğretmenlik, gazetecilik gibi saygıdeğer meslekleri birarada icra ediyordu. Maalouf’un annesi Odette ise, yeniden Arap kökenli bir Hristiyan aile olan Maronite’lerin mensubuydu. Yazan, Beyrut’ta Fransız Cizvit okullarında birincil ve orta öğrenimini tamamladıktan daha sonra, yine Beyrut’ta bulunan Fransız Üniversitesi’nde sosyoloji ve ekonomi eğitimi fark etti.
Babası gibi gazeteciliğe ilgi duyan Maalouf, 22 yaşındayken yerel bir Beyrut günlük gazetesi olan An-Nahar‘da yazarlık ve yöneticilik yapmaya başladı. Bu görevi esnasında Hindistan, Bangladeş, Somali, Kenya, Etiyopya, Yemen ve Cezayir gibi pekçok civar ülkeyi dolaşma fırsatını yakaladı. Yazılarında da çoğunlukla buralardaki savaş ve çatışmaları konu alarak, çözüm yolları aramaya çalıştı.
Oysa 1975 yılında, FKÖ – Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO- Palestine Liberation Organization) ve Müsümanlar kadar kışkırtılan Hıristiyan milis kuvvetlerinin Müslümanlara saldırmasıyla birlikte, Beyrut’ta iç savaş patlak verdi. Savaşın dehşeti ünlü yazarın evine değin dayanınca, Maalouf, 1976‘da karısı ve üç çocuğuyla birlikte, bir daha geri dönmemek üzere, Fransa’ya mülteci olarak yerleşme kararı aldı. Yazan burada da Jeune Afrique ve yine An-Nahar‘da gazetecilik faaliyetlerine devam etti.
Benzer yörede yaşayan ayrı etnik yapıların, birlikte oluşturduğu iki taraflı yaşam kültürü sentezini, tarihsel gerçekliklerle harmanlayarak romanlarına başarıyla yansıtan Maalouf’un bu anlamdaki ilk çalışması, “The Crusades Through Arab Eyes” (Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri), 1983‘de yayınlandı ve dünya çapında ses getirdi. Kitabın topladığı bu ilginin nedeni, Batının kendi eseri olan Haçlı Seferlerini din, ekonomi ve siyaset gibi birçok bambaşka noktadan incemiş olmasına rağmen, efsanevi bir şekilde ağızdan ağıza, nesilden nesile aktarılmış ve yöresel bir söylem haline gelmiş bu seferlr muhataplarının gözünden ve farklı bir perspektiften, romansı bir kurguyla anlatılmış olmasıydı. Onlarca dile çevrilen bu romanın gerisinde, çoğu Batılı yazar, Haçlı Seferleriyle bedensel kuvvet meydana getirmek suretiyle Doğu-Batı çatışmasını, din olgusunu araç gereç yaparak körükleyen tarihsel yanılgıyı sorgulamaya başladı ve dinlerarası hoşgörüyü irdeledi.
Yazarın ikinci kitabı ve ilk romanı farzedilen Léon l’Africain (Afrikalı Leo), 1986‘da yayınlandı ve çok geniş bir okuyucu kitlesi edindi. Yüzlerce dile çevrilen ve dünyanın birçok ülkesinde büyük alaka uyandıran roman, günümüzde 21.yy klasikleri aralarında gösterilmeye başlandı. Kitabın yayınlandığı sene Maalouf, Fransız – Arap Dostluk Ödülü‘nü almaya değerinde görüldü.
1988‘de yayınlanan Samarcande da (Semerkant) adlı romanı, yeniden milletlerarası alanda büyük alkış toplayarak çoğu dile çevrildi. Bu yapıtta, şans eseri olan bir şekilde, Titanic faciasında denizlerin altına gömüldüğü sayılan Ömer Hayyam‘ın Rubaiyat adlı eserinin (M.S.1072’de Semerkant’ta yazmıştır) peşine düşen karakterlerin macerası, fantastik olaylarla kurgulanmış ve 11.yy tarihinin ilginç gelişmelerinde şekillenmiştir. 1991‘de çıkan “Les Jardins de Lumiére” (Işık Bahçeleri)’nden sonradan, 1992‘deki “Le ler Siécle aprés Béatrice” (Beatrice’den Sonra Birinci Asır) ile imlâ gücünü pekiştiren Maalouf, kemikleşmeye başlayan bir okuyucu kitlesine sahip oldu. Maalouf, kitaplarında zenginlerarası husumetlerden, teknolojik ilerlemeyi yakalamış Batı ile zayıf ve geri kalmış Doğu’nun çatışmalarından, cinsel ayrımlara ve ahlaki değerlerini yitirmeyle karşı karşıya kalan bilimlere dek birçok konuyu, tarihsel gerçekler ve hayali karakterlerle günümüz dünyasına taşıdı.
1993 yılına gelindiğinde, kendisine Fransa‘nın en manâlı ödüllerinden olan Prix de Goncourt ödülünü getirecek olan “Le Rocher de Tanios” (Tanios Kayası)’nı yazan Maalouf, 19.yy Lübnan’ında geçen bu kitabında, Hıristiyan bir Arap olan Şeyh Francis’le onun gayrimeşru oğlu Tanios’un, tarihsel olaylarla şekillenmiş alınyazılarını konu etti. 1996‘ya gelindiğinde, ünlü yazarın “Les Echelles du Levant” (Doğunun Limanları) adlı romanı yayınlandı ve bu yapıt, Maalouf’un en hayran eden çalışmalarından biri oldu. Romanın baş kahramanı Ossyane Ktabdar’ın ihtilalci akımların etkisi altındaki Fransa’da, daima bastırdığı ihtilalci ruhuna özgürlüğünü vererek Direniş Örgütüne katılmaya karar verişinin, eski bir Osmanlı padişahının torunu olmasıyla tamamen tezat oluşturmasını, aşk kurgusu içinde işleyen yazan, Doğunun değerlerini taşıyan, oysa Batının gelişmiş argümanlarına özenen birçok Doğulunun hikayesine dokundu gerçekten bu yapıtında.
1998‘de “Les Identités Meurtriéres” (Ölümcül Kimlikler) adlı deneme kitabını çıkaran yazan, sıradışı bir konuya sahip olan “Le Périple de Baldassare” (Yüzüncü Ad – Baldassare’nin Yolculuğu) adlı romanını 2000 yılında yayınladı. Maalouf bu kitabında, Allah’ın doğrusu 99 yok, 100 adı olduğunu ve bu kayıp adın sırrının sadece bir kitapta deşifre edildiğini öğrenen Embriaco Baldassare adlı Katolik İtalyan sahafın, kitabın peşine düşmesiyle, Beyrut’tan istanbul’a oradan Londra‘ya değin başından geçen maceraları, yine tarihin dönemeçlerinde fantastik bir anlatımla satırlara döktü.
Yeniden 2000 yılında Maalouf ilk kez, Finlandiyalı bestekar Kaija Saariaho‘nun kompoze ettiği opera için “L’amour de loin” (Uzakta Aşk) adlı bir libretto yazdı. 2004‘te Saariaho’nun şarkıları için sözler de yazan Maalouf, yine aynı bestekarın ikinci operası için, 2006‘da Adriana Mater librettosunu kaleme aldı.
Ünlü yazarın son kitabı, 2004’te yayınlanan ve ailesine adadığı “Origines” (Yolların Başlangıcı)’dir. Maalouf bu kitabında, Beyrut’ta kök salan ve oradan Küba‘ya Amerika‘ya değin uzanan soyağacının, büyükannesinden kalan tarihi belgeler ve mektuplarla takibini yaparak; sadece kendi geçmişine değil, dönemin tarihsel ve kültürel örgüsüne ışık tutmuştur. Yazın çalışmalarına halen devam eden yazarın çoğu kitabı, yayınlandığı dönemlerde en çok satanlar listesine girmiş ve yüzlerce dile çevrilmiştir. Not; Meşhur yazarın Çivisi Çıkmış Dünya adlı eseri 2009 yılında yayınlanmıştır.