Aliye Berger biografisi
Gravür ve grafik sanatçısı, usta Aliye Berger, Fahrelnisa Zeid ve Halikarnas Balıkçısı‘nın kız kardeşidir. Soyut resimleriyle tanınmaktadır.
Aliye Berger, 24 Aralık 1903 tarihinde Şakir Paşa ’nın altıncı ve sonuncu çocuğu olarak İstanbul, Büyükada ’da doğmuştur. Babası Girit ve Atina‘da sefirlik ve valilik yapan Mehmet Şakir Paşa, annesi Giritli Sare İsmet Bayan, amcası Abdülhamit II devri sadrazamı Cevat Şakir Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey‘dir. Sanatçı Fahrelnisa Zeid (d.1901) ablası ve Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı (d.1890) abisidir. Diğer ablalarının adları; Hakkiye ve Ayşe Suad ’dır.
Aliye Berger, ilkokul eğitimine 1909 – 1912 yıllarında Büyükada semt mektebinde başladı. sonradan Birinci Dünya Savaşı ’na kadar Notre Dame de Sion ’a devam etti. Mektep savaş nedeniyle kapatılınca İstanbul ’da Fransızca öğrenim yapan Madame Braggiotti ’nin okuluna gitti. sırası gelmişken, fotoğraf, müzik dersleri aldı. Aliye ’nin öğrenim serüveni 17 yaşında Fransız Büyükelçiliği ’nde sınava girip diplomasını almasıyla tamamlandı. Aliye Berger genç yaşlarında Voltaire, August Strindberg, Henrik Ibsen ve Dostoyevski gibi yazarlardan etkilenir, yazan olmak ister.
Aliye Berger ’in gençlik yıllarında keman çaldığı, hiç resim yapmadığı bilinir. Kendisinin anlattığına göre çocukluk ve gençlik yıllarında üç kere resimle ilgilenir. Resme aleyhinde ilk sevgisini babasının kitaplarını karıştırırken Çin resimlerini gördüğünde duyar. Ağabeyi Cevat Şakir Kabaağaçlı ’nın İtalya ’dan gelirken getirdiği çıplak bayan resimlerini gördüğünde fotoğraf sanatı ikinci defa ilgisini çeker. Babası Şakir Paşa bu resimleri gördüğünde çok kızar, köşkün her yerinden kaldırır. Aliye Berger çocukluk yıllarında çaktırmadan tavan arasına çıkarak bu resimleri seyreder. Üçüncü kere ilgisi ise 17-18 yaşlarında iken ablası Fahrelnisa Zeid, Büyükada ’daki evlerinin bahçesinde fotoğraf yaparken bayılınca boyaları ve tuvali bahçede bırakıp içeriye götürülünce açığa çıkar.
Aliye Berger, ablasının içeriye taşınması üstüne onun palet, fırça ve boyalarıyla baş başa bahçede kalmıştı. Böyle aniden, içinde resme aleyhinde bir kıpırdanma olmasına karşın, ressamlığa başlaması; Karl Berger‘ in ölümünden daha sonra, kaybının acısına dayanamadığını gören ablası Fahrelnisa Zeid‘ın onu alarak Avrupa‘ya götürmesiyle başlar.
1920 yılında Halife II. Abdülmecid Efendi ’nin çağrısıyla İstanbul ’a gelip, saray mensuplarına müzik hocalığı yapan Macar keman virtüözü Karl Berger ’den keman dersleri almaya başlayan Aliye hocasına aşık olur. 1924 yılında Aliye Berger 21 yaşında iken hocası Karl Berger ise otuzlu yaşlarındadır. Karl Berger, işinde ad yapmış, yakışıklı ve felsefeye meraklı oluşuyla öğrencilerini etkileyen bir yapıya sahiptir. Çok geçmeden Aliye de bu etki alanına girer ve hocasına aşık olur. Çapkın olan Karl Berger ’in diğer ilişkileri de vardır; bunu haberdar olan ve Aliye ’nin durumunu ayrım eden ablaları Hakkiye ve Ayşe Hanım, Aliye ’yi uyarırlar. Ama Aliye ablalarına “Berger benimle evlenecek!” diyerek rest çeker.
“Bize müzik dersi atamak için gelirdi. Birinci görüşümde değilse, ikinci görüşümde vuruldum ona. Şimşek çarpmışa döndüm. Ve iyiye, güzele dürüst değiştim. Hırçındım, uysal oldum. İçime dönüktüm, dünyaya açıldım. Brahms (Johannes Brahms), Beethoven (Ludwig van Beethoven), Bach ’ı (Johann Sebastian Bach )onunla her yerde keşfettim. Dostoyevski ’de, Ibsen ’de, Strindberg ’de yeni anlamlar buldum onunla.”
Ailesi haklı çıkar ve Karl Berger Aliye ’den uzaklaşmaya başlar, adı bir diğer kadınla anılır. Bunu ayrım eden Aliye, bir gece elinde tabancayla Karl Berger ’in bulunduğu eve gider ve kapıyı açan kişiye tabanca çeker, kurşun hizmetliyi (bazı kaynaklarda kadını ya da annesini gibi öbür kişileri) yaralar. Aliye 35 gün hapis cezasına çarptırılır, fakat doktor raporlarına kadar suç asabiyetle işlenmiştir ve ailenin de sicili göz önüne alınarak Aliye hür bırakılır. Bu durum, onun Karl ’a olan sevgisi karşısında yapabileceklerinin sınırsızlığını gösterir. Aliye Berger, dindar annesine aleyhinde bir müddet kuytu de olsa Karl Berger ile birlikte yaşar. Yirmi üç yıllık birliktelik ne yazık oysa Karl Berger ’in ölümünden 6-7 ay kadar önce resmileşir. Karl Berger 1947 ’de ülkesine konser atamak için Ada iskelesine sırası gelmişken sokakta yürek krizi geçirerek ölür.
Beraberlikleri her tarafında eşiyle felsefe okuyan, ev dekorasyonu ile ilgilenip eşine kıyafetler diken Aliye Berger resimle ilgili değildir. Ama Karl Berger ’in ölümünden sonradan yaşadığı acıyı hatırlamamak için, 1947 yılında Londra ’da ablası Fahrelnisa Zeid ’in yanına gider, burada gravürle tanışır ve hazin anılarını metal plakalar üstünde kazır. John Buckland Wright ’ın atölyesinde eğitim alır. Wright, Yeni Zelanda ’da kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olarak Londra ve Paris ’te çalışmış eşsiz baskı alanında ismini duyurmuştur. Aliye Berger, Wright ’ın atölyesinde fotoğraf ve heykel çalışmaları yapar. Heykelden ziyade gravür çalışmalarındaki başarılı uygulamaları, sanatçıyı gravüre yönlendirir. Çeşitli desen ve yağlıboya çalışmaları da mevcuttur.
1951 yılında döndüğü İstanbul ’da 140 parça gravürden oluşan, sanat çevrelerinin dikkatini çeken birincil bireysel sergisini açtı.
O yıllarda Türkiye ’de gravür çok yaygın değildir. Geçimi için manzaralar, tebrik kartları çalışır, ama minik gravürler kuvvet satılır, ırk siyah-beyaza alışkın değildir. Bedri Rahmi Eyüboğlu ’nun, Ahmet Hamdi Tanpınar ’ın da yaşadığı Narmanlı Han ’a yerleşir.
Gravür kazma sürecinde, her zaman hayatında yer etmiş acıları, sevinçleri, anıları ve yaşamından kesitleri ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Ufak-büyük boyutlu gravürler, Berger ’in iç dünyasını, yaşamını yansıtır. Kimi vakit fantastik kimi vakit gerçekçi bir yaklaşımla ele aldığı gravürlerinde, dışavurumcu bir anlatımı açığa çıkarmaktadır.
1954 yılında AICA (Milletlerarası Sanat Eleştirmenleri Birliği) Kongresi nedeniyle Inşa Kredi Bankası ’nın düzenlediği Türkiye ’de İş ve İstihsal konulu resim yarışmasında birinciliği Aliye Berger ’in “Güneşin Doğuşu” adlı devlete ait kazandı.
Aliye Berger — Güneşin Doğuşu tablosu
Aliye Berger ’in gravürlerinin yaygınlaşmasında Ferit Edgü ’nün payı vardır. Edgü, Füreya Koral arşivindeki gravür kalıplarını baştan bastırır ve bu baskılar, gravürlerin tanınmasında önemli rol oynar.
Aliye Berger desen ve yağlı badana resimler yaptıysa da çoğunlukla oyma baskı tekniğinde, siyah-beyazın ara tonlarında yapıtlar verdi. Aliye Berger, gravürlerini yalnızca kağıt üzerine basmaz. Tülbent, zımpara kağıtları ve kasap kağıtları gibi bambaşka malzemeler üzerinde de dener. Bu yönüyle, sanatçının özgün ve hür bir anlatım dili yakalama çabasında olduğunu söylemek mümkündür. Basılı malzemeler kullanarak, öbür dokular üzerindeki gravürün etkisini görmeye çalışır. Aliye Berger, bu gravür kalıpların üstünde denek çalışmalar yaptığı için kendine özgü bir anlatım dili oluşturmuştur. Kendi ifadesiyle de “Öylesine ama, kazıdığım her gravürü, bir baskıdan, değişik baskıya ufak değişikliklerle geçirdim. Birbirinin aynı, ola ki hiçbir gravürüm yoktur” der. bazı gravürlerinde, loş ortam ve solmuş çiçekler görülürken, bazılarında canlı çiçekler, Büyükada ’dan manzaralar, deniz kıyısı ve aydınlık bir atmosfer vardır. Yaşamının her dönemini gravürlere yansıtmıştır. Ölüm-yaşam gravürlerinin çoğunda görülür.
Yaşamı her tarafında dünyanın değişik kentlerinde on iki özel sergi açtı, kırk sekiz karma sergiye katıldı.
Aliye Berger, 9 Ağustos 1974 tarihinde İstanbul, Büyükada ’da 71 yaşında ölmüştür.
Ölümünden sonra yapıtları dağıtılmış defalar sergilenmiştir. En büyükleri, 16 Ekim- 1 Kasım 1975 tarihleri arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ’nde düzenlenen sergi ile Inşa Kredi Bankası ’nın 11 Şubat-6 Mart 1988 tarihleri arasında düzenlediği sergidir. Sanatçının İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde dört, Albertina Müzesi’nde de üç yapıtı sergilenmektedir.