Ali Nasuh Mahruki biografisi
Akut’taki başarılı çalışmaları ile aşina profesyonel dağcı. AKUT‘un kurucu üyesidir ve halen yönetim kurulu başkanlığını sürdürmektedir.
Ali Nasuh Mahruki, 21 Mayıs 1968 ’de istanbul ’da doğdu. Babası Cem Mahruki ’dir. Babası annesiyle 2 yaşındayken bölünmüş, Nasuh ’u babaannesi büyütmüştür. İlk ve orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi ’nde tamamladıktan daha sonra 1992 yılında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi ’nden mezun oldu.
Nasuh Osmanlıca; ‘tavsiye eden, nasihat veren ’ çağrıda bulunmak, bir de saf ve pak demek. Keza Kur-an ’da Nasuh Tövbesi var. Mahruki de Osmanlıca. ‘Yanarak ölen, yanmış ’ çağırmak. Büyük büyük büyük dedesi İkinci Mahmut Dönemi’nde Osmanlı Donanması’nın başındaki Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Kaptan-ı Derya Ali Paşa’dır. Kaptan-ı Derya Ali Paşa, Sakız ayaklanmasını bastırıyor. sonra Yunanlıların denizcisi Kanaris bir şekilde limana sızarak bomba dolu gemisiyle Osmanlı amiral gemisini yakıyor. Bu sırada yanarak ölen dedesi için geride kalan ailesine “yanık” anlamına gelen Mahrukizade ismi veriliyor ve soyadı kanunundan sonrada “Mahrurlar.
Dağcılıkla 1988 sonlarında, isim babalığını ve üç yıl her tarafında başkanlığını yaptığı Bilkent Üniversitesi Doğa Sporları Topluluğu ’nda tanıştı. Yazan, fotoğrafçı ve profesyonel sporcu olan Mahruki, dağcılık, mağaracılık, yamaç paraşütü, aletli dalış, motor sporlarıyelken ve bisiklet sporlarıylada profesyönel olarak ilgilenmeye başladı.
1992 – 1994 yılları arasında, Sovyet Rusya ’nın en yüksek (7000 metrenin üstünde) beş dağına tırmanarak, (Khan Tengri – Lenin – Korjenevskoy – Communism – Pobeda) Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından verilen “Kar Leoparı” ünvanını bölge eksik sayıdaki batılı dağcıdan biri oldu. Dünyanın en engebeli ve güvenli olmayan 7000 ’lik dağlarından biri olan Pobeda dağının 8. solo tırmanışını yaptı.
Takvimler 1995‘i gösterdiğinde, Everest dağına tırmanarak, Everest‘e tırmanan ilk Türk ve dünyadaki birincil müslüman dağa tırmanan oluyordu.
1996 yılında, Camel Trophy Türk Takımına girerek Kalimantan ’da Türkiye ’yi temsilcilik etti. Ekibiyle birlikte, Takım Ruhu değerlendirmesinde dünya ikincisi, genel sonuçlarda dördüncü oldu. Aynı sene, dünyanın yedi kıtasının her birinin en yüksek dağına tırmanmayı içeren, “Yedi Zirveler” projesini tamamlayan dünyadaki 44. dağa tırmanan ve en genci oldu. (Everest, Aconcagua, Vinson, Kilimanjaro, Mc. Kinley, Elbruz, Kosciusko.)
1997 yılında, motosiklet ile Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal ve Sıkkım ’ı içeren 21.000 kilometrelik bir yolculuk yaptı. 8201 metrelik Cho Oyu Dağına yaptığı tırmanışla, Türkiye ’nin en yüksek solo tırmanışını gerçekleştirdi. Ertesi sene 8516 metrelik Lhotse Dağına tırmandı. Bu aynı zamanda Türkiyenin en yüksek oksijensiz tırmanış rekoruydu.
Nasuh Mahruki, 14 Mart 1996 ’da başlangıçta 7 arkadaşıyla beraber kurduğu Arama Kurtarma Derneği (AKUT) ile 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ’nde 220 kişiyi enteresan altından kurtardı. Yalnızca can kurtarmakla kalmayıp Türkiye ’nin dört bir yanından gelen gönüllüleri de örgütleyerek, gelen yardımların toplanması, tasnif edilmesi, gereklilik sahiplerinin belirlenmesi ve yardımların dağıtımı çalışmalarını da ilk günlerde onlar sağladı.
Depremden sonra AKUT çok popüler oldu. Bütün Türkiye, hatta Birleşmiş Milletler, NATO AKUT ’dan bahsetmeye başladı.
2000 yılında, dünyanın en engebeli ve tehlikeli dağlarının başında gelen, dünyanın 2. yüksek dağı 8611 metrelik K2 Dağının ilk Türk tırmanışını, oksijensiz olarak gerçekleştirdi.
2001 yılında, Kuzey Alaska ’nın son derece sert iklimi ve coğrafyasında, çok özel olarak hazırlanan “Arktik Koşullarda Hayatta Kalma” eğitimi aldı. 7546 metrelik Muztag Cet Dağına tırmandı. Bu aynı zamanda Türkiye ’nin en yüksek kayaklı tırmanışıydı.
2002 yılında, Himalayaları motosikletle aşarak Batı Tibet ’teki kutsal Kailash Dağını ve Everest dağının Belli Başlı Kampını ziyaret etti.
2003 yılında bugüne değin sadece bir defa gerçekleştirilen, dünyanın en kuzeyindeki 7000 metreden alp olan Pobeda dağının kış tırmanışını denedi.
2003 – 2004 yılları aralarında, 55. Dönem Ulusal Güvenlik Akademisi eğitim – öğretim dönemini tamamladı. 2004 yılında, Kuzey Hindistan ’ın Himachal Pradesh, Ladakh, Zanskar ve Keşmir eyaletlerini taşıyan, “5602” ve “5328” metrelerle dünyanın en yüksek araç kullanılabilen yollarının aşıldığı bir motosiklet seyahati gerçekleştirdi. ABD ’nin 4 öbür eyaletinde, 4 üniversite, 2 doğada önderlik okulu, 5 arama ve kurtarma ekibi ve 3 Türk Derneğinde, dağcılık, önderlik, arama ve kurtarma, Türkiye ve Türk Gençliği konularında seminerler verdi ve konuşmalar yaptı.
Arama Kurtarma Derneği (AKUT) kurucuları arasında yer aldı ve dernek başkanı olarak göreve başladı. Ulusal Güvenlik ve Stratejik Incelemeler Derneği (UGSAD), Türkiye Ulusal Olimpiyat Komitesi, Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD), Gezginler Kulübü ve Türk Eğitim Derneği (TED) derneklerine üye oldu. Bahçeşehir Üniversitesi‘nde iki yıl “Ekip Çalışması ve Önderlik” dersi verdi. Bağımsızlık ve Cumhuriyet gazeteleri eklerinde köşe yazarlığı yaptı. Değişik televizyon kanallarında belgesel programları hazırladı.
Nasuh Mahruki, 2001 yılında İzmir‘deki Avrupa Ralli Organizasyonu’nda tanıştığı Mine Özvardar’la dokuz yılın sonunda 2009 yılında Himalayalar’da Bhutan Krallığı’na yaptıkları bir motosiklet yolculuğu sırasında geleneksel bir düğün töreniyle Mine Özvardar ile evlendi. Nikahı daha sonra Bangladeş Büyükelçiliğinde resmileştirdi. Barlas (d.26 Haziran 2013) adında bir oğlu var.
Nasuh Mahruki, 6 adet de kitap yazmıştır.
Son olarak katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği sözler sebebiyle hakkında açılan soruşturma dahilinde, ’Cumhurbaşkanına hakaret ’ suçundan tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edilen Nasuh Mahruki, adli teftiş tedbiri uygulanarak hür bırakıldı.
22 Kasım 2016 günü yaplacak olan AKUT yönetim kurulu doğaüstü kongresinde AKUT derneğinin başkanlığından ayrılacağını duyurmuştur.
Yazdığı Kitapları :
1995 – Bir Dağcının Güncesi
1996 – Bir Hayalin Gerisinde
1999 – Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi
2002 – Yeryüzü Güncesi
2007 – Vatan Lafla Yok Eylemle Sevilir
2010 – Kendi Everest’inize Tırmanın
Dünyaca ünlü dağa tırmanan Nasuh Mahruki, 2013 10 Kasım ’da Atatürk‘ün 75. ölüm sene dönümü dolayısıyla bir mektup kaleme aldı ve “Sana bu mektubu içim burkularak ve utanarak yazıyorum” dedi.
“Ey büyük ATA’m,
Aramızdan ayrılışının 75. yılında, sana bu mektubu içim burkularak ve utanarak yazıyorum. Yanlış kavrama, ben seni utandıracak bir şey hayatım her tarafında yapmadım ve hiçbir süre da yapmayacağım lakin yine de en büyük eserini, birinci vazifemiz olarak bizden istediğin gibi de koruyamadım. Utancım yaptığım bir şeyden yok yapamadığım bize verdiğin birinci ve en büyük görevden. Gençliğe Hitabeyi kendimi bildim bileli büyük bir kibir, coşku ve aşkla okurum, hissederim, yaşarım ama utana – sıkıla söylüyorum oysa, gereğini yapamadım, hemen şimdi hiçbirimiz yapamadık…
Çok üzülerek sana anlatmak zorundayım ki, bu dokunaklı günlerin belli başlı sorumlusu, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali Subaylara ait olacaktır dediğin gibi, tabanca arkadaşların subaylardır. Türk Silahlı Kuvvetleri ’nin subayları, hepsi asil, yiğit, fedakar, akıllı, açık fikirli, adam gibi adam halk. Sahte kanıtlarla ve iftiralarla hapislere atılmalarına karşın boyun eğmez, dimdik duruşlarına, Türk Subayına yaraşır kibarlıklarına ve beyefendiliklerine, askerliklerine bir sözüm değil. Lakin içlerinde bir tane lider de değil.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Subaylara kahramanlığı, askerliği, dikte komutayı, ölüme gülerek gitmeyi her şeyi öğretmiş ama liderliği ne eyvah oysa öğretememiş. Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri ’nde sana değer olabilecek lider vasıflı bir tek subay bile yokmuş. Düşman, senin de uyardığın gibi, Cumhuriyeti karışıklığa itmek, kazanımlarını elimizden elde etmek ve bağımsızlığımızı fethetmek için, ilk önce subaylarımızı hor görmüş ve aşağılamış, haince saldırılarına onların üzerinden başlamıştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri ’ni pasifize etmek ve onun yenilmez koruyucu kalkanının yokluğunda, Türkiye ’mizi bölüştürmek, dincileştirmek ve sömürgeleştirmek olan şeytanca amaçlarına ulaşmak için, türlü türlü sahte kanıtlarla, sıcacık tanıklarla, iftiralarla, tüm dünyanın gözü önünde, bir birçok 60 – 70 küsur yaşında olan, dünyanın en nitelikli, en yiğit, en fedakar insanları Türk Subaylarına, teröristmiş gibi gösterip ağır hapis cezaları vererek ufak düşürmekte ve aşağılamaktadırlar. Memlekete kelle koltukta onyıllarca hizmet etmiş kahraman Türk Subayı, kendi vatanında, senelerdir düşman hukukuna maruz bırakılmasına rağmen, dışarıdaki silah arkadaşları tarihsel sorumluluklarını yerine getiremediler ve en büyük eserinin yıpratılmasını seyretmekten başka bir şey de yapamadılar.
Sen oysa, beni mucizevi bir birey olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir. Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin iftihar dayanağımdır, dediğin halde ve Ne Mutlu Türküm Diyene sözüyle bizleri birleştirdiğin halde, ülkede bugün yaşanan bu işkence, Türklüklerinden utananlar ve Türk düşmanı vatansızlar göre yaşatılıyor hepimize. 1933′deri beri içimiz titreyerek, gözlerimiz dolarak gururla söylediğimiz, Türklüğümüzü haykırdığımız Andımız ’ın da, Cumhuriyet ’in 90. yılına günler kala yasaklandığını da bildirmek zorundayım ne eyvah fakat. Senin en hoş sözlerinden; Ne Mutlu Türküm Diyene sözünü de, fırsatını buldukça kaldırıyorlar yazıldığı yerlerden ve silmeye çalışıyorlar asil milletimizin hafızasından. Daima benzer Türk düşmanı zihniyet kadar…
Ey büyük SOY ’m, bunları söyleyerek seni üzmek istemezdim fakat ne eyvah oysa ülkede bugün yaşanan şart bu. gerçi, her ne dek Subaylar, onlara verdiğin vazifelerini yerine getirememiş olsalar da, Cumhuriyeti itimat ettiğin gençler, birinci vazifelerinin fazla açık olarak farkındalarmış. 10 yıldır yaşadığımız bu Cumhuriyet düşmanı süreçte yaşananlar, gençlerin üzerinde herkesin varsayım ettiğinden daha büyük bir birikim yaratmış ve bir gün, bir yerde bu birikim patladı ve büyük bir kitle ayağa kalktı. Sen yine geleceği doğru okumuşsun ve en büyük eserini gençlere emanet ederek en doğrusunu yapmışsın.
Bugün artık Lise öğrencileri, üniversite öğrencileri ayağa kalkmış durumdalar ve kendi gelecekleri için, Cumhuriyet ’in kazanımları için mücadeleyi başlattılar ve inan bana, tümü muhtaç oldukları kudretin damarlarında dolaştığının farkındalar. Kuvvet zamanlar yaşadık, Cumhuriyet ’in bir fazla önemli kazanımı alt üstteki edildi, demokrasimiz ve hukukumuz, demokrasi ve hukuktan başka bir şeye dönüştürüldü. Büyük haksızlıklar, ihanetler, yolsuzluklar ve insan hakları ihlalleri yapıldı, yapılıyor ama sonunda Türk Genci, kendi geleceğini kuvvetli ve becerikli ellerine almaya karar verdi. Sen Milletini mükemmel tanıdığın için bilirsin, oraya zor kazanç fakat, bu Halk Müziği bir defa gayrı yeter dedi mi, düşmanın kaçma zamanı gelmiş demektir. Bundan sonrası çok daha kolay olacaktır. Yaşamdaki en büyük öğretilerini senden almış olan bir Türk genci olarak, sana bir dahaki mektubumda fazla daha güzel haberler vereceğime emin olabilirsin.
Her geçen gün seni daha fazla özlüyoruz SOY ’m… Bizim için yaptığın her şey için sonsuz teşekkürlerimle…”