Alev Alatlı biografisi
Türk edebiyatının ressam yazarı.
1944‘te, Menemen, İzmir‘de dünyaya geldi. Ankara‘da başladığı ilkokulu, babasının mesleği dolayısıyla ülkenin muhtelif okullarında tamamladı. Ortaokuldan sonra da babasının ateşemiliter olarak Tokyo‘ya gönderilmesi, Alatlı’nın da Tokyo macerasını başlattı. Lise’yi Amerikan Kolejinde bitirdi. Sonra ailesiyle beraber Türkiye‘ye döndü ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ekonomi-İstatistik bölümüne girdi.
Üniversite’yi bitirdikten daha sonra yüksek lisans gerçekleştirmek üzere Amerika‘ya gitti. Daha Sonra doktorasını Felsefe üstüne verdi. Alatlı, bu dönemde ilgi duymaya başladığı Zihin Tarihi ve İlahiyat üzerine Türkiye’ye döndüğünde 5 yıl araştırmalar yaptı. İstanbul Üniversitesi ve DPT‘de devir aldı. Daha Sonra Universty of California, Berkeley‘in Türkiye’de yürüttüğü bir psiko-dilbilim projesinin istanbul ayağını üstlendi. Cumhuriyet Gazetesi ile müşterek “Bizim English” isimli, Türkçe temelli bir İngilizce öğretim dergisi çıkardı. YAZKO yazarlar kooperatifinde tayin aldı. 1984 yılında hep yerine getirmek istediği bir işi yerine getirmek için eve çekildi ve yazmaya başladı.
Basılan birincil romanı “Yaseminler Tüter mi Hala?” Ocak, 1985‘te çıktı. “Yaseminler Türer mi Hala?” Eleni olarak doğan, Naciye‘ye dönüşen, Türk kocasına dört çocuk doğurduktan sonradan Eski Hisar göçmeni bir Anadolu Rum’u ile evlenen kadının gerçeğe yakın hikayesini işliyordu.
İkinci kitabı, “İşkenceci” bir sene sonra geldi, 1986. Burada da “zor“i ve şiddetin türevi “gaddarlık“yi irdeledi, Türk toplumunun şiddete yatkınlığına muhabere etti.
Alatlı, bu eserden sonra Türkiye Psikoloji de denilebilecek eserler meydana getirmeye başladı. Bu bağlamda “Or’de kimse varmı?” adlı dört ciltlik kitabını yayımladı. Ateş Alatlı bu kitap hakkında şunları söylüyor:
Or’da kimse var mı? Benim sorduğum bir soruydu. Bu düşündüklerimi yalnızca ben mi düşünüyorum diye bir soru. Gördük ancak, hayır, kitap 1992‘de basıldı, o zamandan beri her yıl gürültüsüz sedasız yeni bir baskı yapıyor. Or’da ne çok insan varmış, meğer! Dörtlü, 1970–1990 arası Türk ruhunun cenklerini anlatır – sosyalizmle, sosyal demokrasiyle, ülkücülükle, İslamiyetle, Kürtçülükle cenklerini. Bu Arada da trajik bir bayan, Günay Rodoplu, kimselere tasa anlatamadan ömrünü tamamlar. Dert anlatamadan, çünkü Günay Rodoplu, hiç farkında olan değildir ama “fuzzy”dir. “Fuzzy” yani çokdeğişkenli mantık, yani, yeni fizik, yani keşmekeş teorisi, Kelebek Etkisi. “Keza solcuyum hem de sağcı” dediği için dışlanmış, ne Şiran ’a ne de Selahattin ’e yar olamamıştır, mesela. Zamanın toplumu “Holistic” ya da “bütüncül” düşünceden çok uzaktır onun için kadına kıyarlar.”
Yazarın son kitabı iki ciltlik “Schrödinger’in Kedisi“. Kitap “2035 Türkiye’sine dair, fütüristik bir bilim kurgu değil, bilimi esas alan kurgu” olarak değerlendiriliyor yazan göre. Dinden, eğitime, ekonomiden, aile yaşamına kadar, bilimdeki yeni gelişmeler ışığı aşağı ülkemize neler olabileceğini anlatıyor kitap.