Albertus Magnus biografisi
Derin ve çok geniş ayrıntılı bilgisiyle, ortaçağda kendisine Doctor Universalis (Evrensel Bilgin) unvanı verilmiş olan 13. yüzyıl Alman düşünürü. Simya ve astroloji ile de ilgilenmiştir.
Albertus Magnus, 1207 yılında Lauingen, Almanya ’da doğmuştur. Babası Bollstadt kontu göre daha çocuk yaşta eğitim bakmak üzere Padova ’ya gönderildi. Padova Üniversitesi‘nde okuduktan daha sonra ailesinin isteği üstüne Dominiken rahibi olmuştur. sonradan Paris Üniversitesi‘ne artan bir şekilde burada tanıdık olmayan kürsüsünün başına geçmiştir. 1245-1248 yılları aralarında ve üç yıl süreyle oturduğu Paris‘te dersler verdi. 1248 yılında Köln ’e dönerek Stadium Generale ’yi düzenledi; burada 1252 ’ye dek Thomas Aquinas onun öğrencisi oldu.
Aristotales‘i ve Farabi, İbni Sina, İbni Ruşd ve İbni Tufeyl gibi Müslüman filozofların Aristotales felsefesine ilişkin yorumlarını öğrenmiştir; daha sonra bu yorumlara dayanarak Hıristiyan inançlarıyla bağdaşabilecek yeni yorumlar getirmiştir. Felsefe sorunlarını akılla çözmeye çalışırken Tanrısal Kitap’la çatışmamaya ve dolayısıyla inançla çelişmemeye büyük bir özen göstermiş ve bu yaklaşımıyla öğrencisi Thomas Aquinas‘ı büyük ölçüde etkilenmiştir.
Albertus Magnus‘a göre, biri düşünce ve öbürü ise inanç için doğru olan ve birbru yoktur; doğrusu içten olan her şey, büyük bir düzen içinde birleşmiştir.
Albertus Magnus, Paris ’e Platon‘un felsefesinin etkin olduğu bir sırada gelmişti. Aristotales ancak İbni Ruşd‘ün yorumlarıyla biliniyordu, ilkin Paris ’te, daha sonra da Köln ’de (1248-1254) Aristotales‘in düşüncelerini yaydı ve açıklığa kavuşturdu; aynı zamanda bu düşünceleri hıristiyanlığa doğru kaydırmayı denedi. Aynı amacı güden takipçisi Thomas Aquinas, Aristotales‘i yasaklayan kilise göre suçlanınca, onun savunmasını üstlendi.
Albertus Magnus ’un, çoğu felsefeci eseri vardır ve bunlar bilhassa açımlamalardan oluşur Birtakım kimyasal çalışmalar (nitrik asilin bulunuşu, altının arıtılması gibi) yaptığı da söylenir. Albertus Magnus, kimya alanında da çalışmış, nitrik asidin madenler üzerindeki etkisi ve altının arıtılması gibi kimyevî konuları incelemiştir; ayrıca astronomi ve biyoloji ile de ilgilenmiştir.
Albertus Magnus biyoloji alanındaki çalışmalarında sözcük kelime Aristotales‘in Arapça çevirilerini izlemiş ve bunlar üzerinde yorumlar yapmıştır; kendisine özgü gözlemler ve saptamalar da bulunmaktadır. Hayvanlar Hakkında adlı eserinde kuş ve balıkların kan damarlarının dağılımı konusunda Aristotales‘in verdiği bilgileelişmesini anlatırken, organların sırasıyla nasıl şekillendiğini, göbek kordonu denen yapının yerini gelişim süreci içinde hangi damarın aldığını açık ve seçik bir şekilde anlatmıştır.
Bitkilerle de ilgilenmiş ve bu konuya ilişkin Ur Hakkında adlı bir eserinde, asıl çizgileriyle bitki betimlemeleri yapmıştır. Bir ara İtalya‘ya giden Albertus Magnus orada portakal ağacını görmüş, bundan fazla etkilenmiş ve özellikle portakal yapraklarını detaylı bir biçimde tanıtmıştır.
Almanya ’da 1254-1257 yıllarında Domikan eyaleti olan Teutania ’da kaldı. Bu vakit içinde Papa IV. Alexander onu Anagni ’ye çağırdı; Paris Üniversitesi profesörlerine karşısında olan din adamlarının yandaşı olmasını istedi. Aynı papanın buyruğuyla 1260 yılında Regensburg Piskoposluğu ’na getirildi; lakin 25 Mayıs 1261 tarihinde papanın ölümünden sonradan görevinden 1263 yılında ayrıldı. 1263 yılında yeni papa Urban IV onu Almanca konuşulan ülkelerde Sekizinci Haçlı Seferi için vaaz vermekle görevlendirdi. 1263-1264 tarihlerinde papalık elçiliği görevini üstlendi. Würzburg ve Starasbourg ’ta dersler verdi. 1270 yılında Köln ’e yerleşti.
Köln ’de daha önceleri, 1252 ve 1258 ’de de yaptığı gibi başpiskoposla kentin aralarında barıştırma sağladı. 1274 yılında Lyon Konseyi ’ne katılarak Hapsburg hanedanından Rudolf ’un imparatorluğunun tanınması için tavır yaptı.
Eski öğrencisi Thomas Aquinas ’ın 7 Mart 1274 tarihindeki ölümü onu yasa boğdu.
Albertus Magnus, 15 Kasım 1280 tarihinde Köln, Almanya ’da Köln’deki Dominikan manastırında 73 yaşında ölmüştür.
Albertus Magnus ’un in yazıları 1899 yılında toplandı ve otuz sekiz cilt kadardı. Bunlar Albertus Magnus’un verimliliğini ve mantık, teomya, hayvanbilim, fizyoloji, frenoloji, yargı, hukuk, arkadaşlık ve aşk gibi konulardaki ansiklopedik data birikimini göstermiştir.
Bitkilerle ilgili olarak kendi gözlemlerinin yanı sıra Aristotales ’den ve Theophrastus ’tan yararlanmıştır. Vahşi hatları ile çevresinde gördüğü bitkileri özellikle genel çerçevede tüketilenleri derlemiştir. Bu çalışmalarını De Vegetabilibus et Plantis ( Sebzeler ve Ot Gibi Yaşama Üstüne) adlı kitabında toplamıştır. Ot Gibi Yaşama âlemi için basit bir derecelendirme sistemini ortaya koyarak; en alta mantarları en üste ise çiçek veren bitkileri yerleştirmiştir.
Bitkilerle çalışmasında morfolojik görünümlerini nesne ve hayvan biçimlerine benzeterek; çan, kuş ve yıldız biçiminde olanlar şeklinde genel bir sistemli derecelendirme yapmıştır. Mevcut bitkilerin bazılarının “aşılama” aracılığıyla yeni türlere dönüştürülebileceğini söylemiştir. Meyvelerin karşılaştırmalı bir incelemesini de yaptı, ısı ve ışığın ağaçların büyümesi üzerinde etkilerini gözleyen birincil kişi oldu. Bu gözlemlerden, bitki özsuyunun köklerde tatsız olduğunu lakin yukarı çıktığında tatlandığını ortaya koydu. Batı’da ıspanaktan bahseden ilk kişidir.
Hayvanlarla ilgili yaptığı çalışmalarında Aristotales ’in “Historia Animalium” adlı eserinden ve Galenus ’un çalışmalarından yararlanarak ve kendi gözlemlerini de ek ederek De Animalibus (Hayvanlar Üstüne) adını verdiği 26 ciltlik bir eser yazmıştır.
Öyle fazla yeni hayvan çeşidinin morfolojik özelliklerini detaylı bir biçimde ele almıştır. Doğuran hayvanlar ile insanı en üstteki kategoriye koymuş, sırasıyla kuşlar, sürüngenler, balıklar, yumuşakçalar, kabuklular ile böcekleri alt sınıflara yerleştirmiştir. Ayrıca tavuklar yumurtladıktan sonra çeşitli vakit aralıklarıyla yumurtaları açarak civcivlerin gelişmesini gözlemiştir.
Psikopos olduğu dönemde köylere yaptığı gezilerde madenleri ve tarihi yerlerdeki kazıbilimsel kazıları incelemiş ve bu incelemeler ışığında yüzden fazla minerali sınıflandırmıştır. De Mineralibus et Rebus Metallica (Mineraller ve Metaller Hakkında) adlı eserinde fosilleri, Nuh Tufanı ’ndan kalan kalıntılar olarak nitelemiş ve bir zamanlar yaşayan hayvanların mineralleşmiş kalıntıları olduğunu öne sürmüştür.