Abdülhamit II biografisi
Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. padişahı olan Sultan Abdülhamit, sömürgeci güçlerin Osmanlı Devleti‘ni parçalamaya ve ele geçirmeye çalıştıkları, iç karışıklıkların arttığı bir dönemin padişahıdır. Meşhur denge politikası ile Osmanlı Devleti’nin çöküşünü geciktirmiş ve devletin siyasi ve iktisadi gücünü muhafaza etmeyi başarmıştır.
Sultan Abdülhamit, Sultan I. Abdülmecit‘in ikinci oğluydu. Annesi Tirimüjgan Hatun‘du. 10 yaşında iken annesinin ölümü üzerine Perestu Kadın Efendi‘nin yanında verildi. Babasının ölümünden sonradan yerine geçen amcası Abdülaziz, Abdülhamit’in eğitimiyle ilgilendi. Abdülaziz 1867 yılında çıktığı Avrupa seyahatine onu da götürmüştü. Özel hocalardan Arapça, Farsça, Fransızca, tefsir, hadis, fıkıh ve fen dersleri aldı. Arta kalan zamanlarında soy binmek, silah göstermek ve spor yapmakla ilgilendi.
1876 yılında Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa, Mütercim Rüşti, Mahmut Celaleddin ve Nuri Paşa, yanlarına Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi‘yi de alarak Sultan Abdülaziz‘i tahttan indirdiler. Yerine Şehzade Murat’ı geçirdiler. Ama V. Murat ruhsal bir depresyon içindeydi. 31 Ağustos 1876‘da Abdülhamit padişah oldu ve Mithat Paşa sadrazamlığa getirildi.
Sultan Abdülhamit II tahta geçtiğinde Osmanlı Devleti büyük sıkıntılar içindeydi. Dış borçlar artmaktaydı. Bosna-Hersek ve Bulgar ayaklanmalarına Sırbistan ve Karadağ da eklenmişti. İngiltere Şark meselesi ile ilgili bir konu için İstanbul’da bir konferans düzenlenmesini istemişti. Abdülhamit’i başa geçiren grup daha önce Abdülhamit’in söz verdiği meşrutiyet ve Kanun-i Esasi‘yi bekliyordu. Padişah üzerindeki baskıların artması nedeniyle derhal Kanun-i Esasi’nin oluşturulması için girişimlerde bulunuldu. Bir heyet toplandı ve 23 Aralık 1876‘da Tersane Konferansı‘ndan bir gün önce Kanun-i Esasi duyuru edildi.
Tersane Konferansı kararlarını reddetmenin, devletini Rusya ile aleyhinde karşıya bırakacağını haberdar olan Sultan Abdülhamid, teklifleri kabul etmiş görünerek ortalığı teskin etmek istiyordu. Fakat İngilizlerin kendilerini destekleyeceğine inanae kendi tarafına sürüklemek suretiyle Rusya aleyhine bir söylev yaptı. Savaş karşısında oy kullanacak olanları vatan sevgisizliği ve ihaneti ilesuçladı. Sonuç Olarak meclis, Tersane Konferansı kararlarını reddetti. Mithat Paşa‘nın topladığı güç güvenli olmayan boyutlara ulaşabilirdi ve Abdülhamit onu sadrazamlıktan indirmek istiyordu. Sultan Abdülhamit Kanun-i Esasi’nin 113. maddesine dayanarak Mithat Paşa‘yı sürgüne yolladı.
Tersane Konferansı kararlarını mecliste reddedilmesiyle Osmanlı Devleti, Rusya ile karşı karşıya getirmişti. 24 Nisan 1877‘da Rusya, Osmanlı Devletine resmi olarak harp duyuru etti. Parasal 1293 senesine rastladığı için “93 Harbi” denilen bu savaş, Edirne Mütarekesi‘ne değin dokuz ay sürdü. Abdülhamit İngiltere’yi araya sokarak savaştan asgari zarala çıkmayı hedefliyordu. Diğer bir yana iç meselelerle uğraşmamak için 13 Şubat 1878‘de Meclis-i Mebusan‘ı süresiz kapattı. Rusya galip geldiği savaşın avantajlarını göstermek istiyordu. 3 Mart 1878′de imzalanan Ayastefenos Anlaşması ile Osmanlı Devleti ağır bir kayıp veriyordu. Abdülhamit bu anlaşmanın maddelerini kabul etmedi. İngiltere ile görüşerek maddelerin hafifletilmesi için görüşmelere başladı. İngiltere de Hint deniz yolunun tehlikeye girmesinden endişelendiği için maddelerin değişmesinden taraftardı. Oysa İngiltere, Abdülhamit’ten Kıbrıs’ın idaresinin geçici olarak kendilerine bırakılmasını istiyordu. Sultan Abdülmahit bu tavizi saptamak zorunda kaldı. 13 Temmuz 1881‘de imzalanan Berlin Anlaşması ile Osmanlı Devleti, kaybettiği toprakların bir bölümünü geri alabildi. Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlıklarını kazanırken, Bulgaristan‘a bağımsız bir prenslik olma hakkı tanındı.
Abdülhamit devlet hizmetinde çalışanları denetlemek üzere kuvvetli bir istihbarat teşkilatı kurdu. Ali Suavi‘nin İngilizlerle olan çalışmalarını öğrenince onu Galatasaray Lisesi müdürlüğünden azl etti. Bunun üstüne 20 Mayıs 1878‘de Sultan ’ı tahttan indirmeye ve yerine V. Murat‘ı padişah yapmaya karar verdi. Bu konuda İngilizlerin de desteğini sağladı. Bunun için dar olarak çalışmaya başladı. Etrafına topladığı beş yüz kadar göçmen ile 20 Mayıs‘ta V. Murat‘ın bulunduğu Çırağan Sarayı‘nı basarak, beşinci Murat’ı dışarı çıkardı. Bu sırada yetişen Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa‘nın vurduğu bir sopa darbesiyle Ali Suavi, olay yerinde öldü.
Abdülhamid, amcası Abdülaziz ’i şehit ettiren Mithat Paşa ve arkadaşlarının yargılanması için 27 Haziran 1881‘de Yıldız Mahkemesini kurdurdu. Mahkemeye çıkmaktan korkan Mithat Paşa, İzmir’de Fransız Konsolosluğuna sığındı. Fransızlar, Mithat Paşa’yı bırakmak istemedilerse de padişahın sert tutumu karşı duramayıp teslime mecburi kaldılar. Nitekim duruşma sonucunda da suçlu görülen Mithat Paşa ve arkadaşları idama hükümlü edildiler ise de, padişah verilen cezaları müebbet hapse çevirdi.
Berlin Anlaşması’ndan sonra Rusya alacaklı durumundaydı. Borçlu olunan diğer ülkeler arasında İngiltere ve Fransa da bulunmaktaydı. 20 Aralık 1881‘de yayınlanan “Muharrem Kararnamesi“yle borçların ödenebilmesi için yeni bir formül buldu. Bu kararnameye tarafından devletin tütün, damga pulu, tuzlu, ipekli, balık ve sigara tekelleri ile bazı ayrıcalıklı eyaletlerin maktu vergileri bu iş için kurulan “Duyun-i Umumiye” teşkilatına bırakılıyordu. İngiltere ve Fransa ilk önce almak üzere alacaklılar borçları tahsil edebileceklerdi. Bunun karşılığında 278 milyon borcun 161 milyonu siliniyordu. Meselenin bu şekilde hallolması ve Osmanlı Devleti’nin üzerinden idareli baskının kalkması Sultan Abdülhamid’in büyük başarılarından biri oldu.
Abdülhamit Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu ve Avrupalı Devletlerin ülke üzerindeki planlarını peşine düşüp takip etmekteydi. İstibdat döneminde “jurnal” adı bahşedilen kişilerce ülkenin iç meseleri ile ilgili bilgiler toplamaktaydı. Yabancı devletlerle yaptığı anlaşmalarda bir denge politikası yürütmüş ve Osmanlı Devleti’nin asgari zararla çıkmasını amaçlamıştı. Devletler arası rekabetin Osmanlı Devleti üzerinde yoğunlaştığı bu dönemde ilişkileri iyi yakalamak gerekmekteydi. Barışma vaktinde ittifaklardan uzak durmuş, savaş zamanı ise zinde devletler ile ittifak kurma yoluna yoluna gitmiştir. Rusya’nın önceden beri büyük bir korkutma olduğunun farkındaydı. Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin topraklarını ele geçirmesi Avrupalı Devletlerin sömürgelerine dışarı giden yolların kesilmesine ve Rusya’nın enerjik bir konuma gelmeseni sebep olacağından Osmanlı topraklarının korunması için birleşme yoluna gidilmişti. Abdülhamit “halifelik” sıfatı kullanarak İslam Devletlerini yanında çekmeyi planlıyordu ancak o dönemde Osmanlı Devleti’ne destek edemeyecek kadar güçsüz durumda idiler. Doğu Türkistan ve Orta Afrika’daki sultanlıklar bile onun namına hutbe okutup, para bastırıyor ve ona yan oluyorlardı. Padişahın, Almanya İmparatoru ve Prusya Kralı İkinci Wilhelm ile kişisel dostluğu vardı. Avusturya ve Macaristan ile dostluk yerleşmiş olup, İtalya ile münasebetler iyiydi. Sırbistan ve Romanya etkisizdi. Karadağ ve Bulgaristan prensleri ise ast durumdaydı.
18 Nisan 1897 yılında Yunanistan‘nın Yanya ve Girit bölgelerine girmesiyle savaş açıldı. Büyük devletlerin yardımı olmadan Yunanistan bertaraf edilmek istendi. Yuunanistan’nın isteği ile savaş sona erdi. Anlaşmaya katılan Avrupa Devletleri Yunanistan’nın ödeyeceği savaş tazminatında indirim sağladılar.
Bir yandan Meşrutiyet taraftarları Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için kamuoyu oluşturuyorlardı. İngilizlerin desteğini görebilen Ermeniler, ıslahatların yapılması için 61. maddenin uygulanmasını istiyorlardı. Bu ayaklanma ile Avrupa’nın da dikkatini sürüklemek istiyorlardı. İsyanların başarılı olmaması ve bastırılması üzerine Ermeniler bir arabaya yerleştirdikleri saatli bomba ile Abdülhamit’e suikast girişiminde bulundular. Padişahın cuma namazından geç çıkması ile suikast başarılı olamadı. Ermenilere destek veren Fransız yazan Albert Vandal Fransız basınında Abdülhamit için “Kızıl Sultan” lakabını verdi. Bu deyiş Abdülhamit’in İslamiyet ve Türklük düşmanı olarak anıldığında da kullanıldı.
Bir yandan Bağdat Demiryolu çalışmaları sürmekteydi. İstanbul üzerinden Anadolu’yu geçerek Bağdat–Musul istikametinde olacak ve Medine‘de son bulacak bir demiryolu projesiydi. Fakat lüzum asker taşıma gerekse Osmanlı Devleti’nin bu bölgelerdeki hakimiyetinin güçleneceği düşüncesi ile bu proje istenmiyordu. Demiryolu ihalesinde Almanlar ile İngililer arasında büyük rekabet oluşmuştu. Çünkü Almanlar aldıkları birincil ihalede demiryolu hattı baştan başa 4’er km’lik bölge baştan başa çıkan madenleri alma hakkı bulunuyordu. İngiliz sıcacık ajanı Arabistanlı Lawrence, arap şeyhleri ile anlaşarak demiryolu yapımının durdurulması için çalışmalarda bulundu.
Abdülhamit dönemindeki bir başka proje de Hicaz Demiryolu projesiydi. Şam–Mekke–Medine istikametinde olucak bu demiryolu daha sonra Bağdat Demiryolu ile birleştirileceğine dair palnlar bulunmaktaydı. Abdülhamit bu proje ile dinin koyuculuğu misyonunu öne çıkartmış ve İslam Dünyasında itibar sahibi olmuştur. Kamuoyuna haccın kolaylaştırılması olarak yansıtılmış fakat bununla beraber bölgeye asker ve mühimmat gönderilmesi içinde kullanılmıştır. Bölgede askeri güvenliğin korunması Süveyş Kanalı‘nın güvenliğin sağlanması, bölgedeki İngiliz hakimiyetini de zayıflatacaktı. Projenin finansmanı için Avrupa’dan destek alınmamasına İslam dünyasından bağış ve kredilerin alınmasına karar verilmişti. Ilk Önce padişah edinmek üzere bütün rical-ı devletten ve toplumun tüm kesimlerinden bağış yapılıyordu. Padişah ve çevresi ile Osmanlı devlet adamlarından, bürokratlardan, vilayetler, nezaretler ve diğer devlete ait kurumlardan, ordu ve emniyet mensuplarından, ilmiye sınıfından, yargı, eğitim ve sağlık personelinden yapılan bağışların yanısıra ırk tarafından yaklaşık olarak her yaşta erkek ve kadın, ufak ve büyük kimselerden bağışlar yapılıyordu. Tarikat şeyhleri, manevi önderler bağışta yer alıyordu. Bağış propagandası baştan sona ülkenin tüm köşesinden yardımlar geliyordu. Gazeteler her gün projenin önemini anlatıyor ve bazıları bağış topluyordu.Yardımda bulunanlara karşılığında verdiği miktara göre madalya veriliyordu. 1900 yılında Alman mühendis Meissner‘in başında bulunduğu çalışma 1908 tarihinde son buldu.
İttihat ve Terakki yanlıları 1908 yılında Manastır ve Selanik‘te ayaklandırlar. 24 Temmuz 1908‘de II. Meşrutiyet ilan edildi. İlk meclis 17 Aralık 1908‘de açıldı. Fakat İttihat ve Terakki’nin tutumu dolayısıyla huzursuzluklar başgösterdi. 13 Nisan 1909‘da İstanbul’da isyan çıktı. Rumi takvimle 31 Mart olarak geçen bugünde Hareket Ordusu, irticai faaliyette bulunanları bastırdı. Yapılan bu isyanlarda, Ayan ve Mebuslar Meclisleri padişahı suçlu görüyorlardı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın fetvasında Abdülhamit’i 31 Mart vakasına sebep olmak, din kitaplarını tahrif etmek ve tutuşmak, devletin hazinesini israf etmek, insanları suçsuz oldukları halde idam ettirmek gibi sebeplerden suçlu buluyorlardı. Beyanat için Yıldız Sarayı‘na gönderilen heyet ile Abdülhamit tahttan indirildi.(27 Nisan 1909) Yerine V. Mehmet Reşat geldi. Bu sırada hiçbir şeyini almasına müsade verilmedi. padişaha yolculuğunda üç kızı ile oğullarının ikisi refakat etti. Selanik’te Alatini Köşkü kendisine devir edildi.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi, Abdülhamid’in Selanik’te muhafazası zorlaşacağından, İstanbul’a nakledilmesini kararlaştırdı.Abdülhamid, Beylerbeyi Sarayı’nda beş buçuk yıl yaşadı.1918 yılının Şubat ayında hastalandı. 10 Şubat 1918 tarihinde 77 yaşında vefat etti. İstanbul, Divanyolu, II. Mahmut Türbesi’nde yatmaktadır.
Abdülhamid zamanında her vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler, yapıldı. Modern bir tıp fakültesi açıldı. 1876‘da Mekteb-i Mülkiyeyi, 1879‘da da bir müze yaptırdı. 1880‘de Hukuk Mektebi ve Divan-ı Muhasebatı (Sayıştay) kurdu. Beyoğlu Bayan Hastanesini yaptırdı. 1881‘de Güzel Sanatlar Akademisi, 1883‘te Yüksek Ticaret Mektebi, 1884‘te Yüksek Mühendis Mektebi ve Yatılı Kız Lisesi açıldı. 1886‘da Terkos Suyunu İstanbul’a getirtti ve Mülkiye Lisesini açtı. 1887‘de Alman İmparatoru İstanbul’a geldiğinde, Sultanahmed Meydanı’nda Alman Çeşmesi yapıldı. 1889‘da Bursa ’da İpekçilik Mektebini yaptırdı. 1891‘de Halkalı Ziraat ve Veteriner Mektebi ile Kağıthane’de bir poligon kurdurdu. 1890‘da Bursa Demiryolu’nu ve Aşiret Mektebini yaptırdı. 1891‘de Üsküdar Lisesi ve Rüştiye Mektepleri ve yeni postane binası ve Osmanlı Bankası ile reji binalarını ve Yafa-Kudüs demiryolu ile Ankara demiryolu yapıldı. Yeniden 1892‘de Hamidiye Kâğıt Fabrikası, Kadıköy Havagazı Fabrikası ve Beyrut Limanı Rıhtımını yaptırdı. 1893‘te Osmanlı sigorta şirketi, Küçüksu Barajı ve Manastır-Selanik Demiryolu yapıldı. 1894‘te Şam-Horan Demiryolu ve Eskişehir-Kütahya Demiryolu yapıldı. Yeniden 1894‘te Hamidiye Yüksek Ticaret Mektebi ve Galata-Tophane Rıhtımı, Dolmabahçe Saat Kulesi yapı edildi. 1895‘te Beyrut-Şam Demiryolu, Darülaceze binası, mum fabrikası, Afyon-Konya Demiryolu, Sakız Limanı Rıhtımı, şimdiki İstanbul Lisesi binası, İstanbul-Selanik Demiryolu yapıldı. Ereğli kömür ocakları çalıştırıldı. 1896‘da Tuna Nehri’nde Demirkapı Kanalını, Kapalıçarşı tamirini yaptırdı. Hafıza Hastanesini, 1900’de Medine-i Münevvere’ye değin telgraf hattı yaptırdı. 1902’de Hamidiye Hicaz demiryolu Zerka ’ya dek işledi. Kağıthane ’deki Hamidiye suyu İstanbul ’a getirildi. Yeni balıkhane, Haydarpaşa Rıhtımı, Maden Arama Mektebi, Şam’da Tıbbiye-i Mülkiye yapıldı. Haydarpaşa’da 1903‘te Askeri Tıbbiye Mekteb-i Şahanesi, 1904‘te Dilsiz ve Sağırlar Mektebi açıldı. 1904’te Bingazi’ye telgraf hattı yapıldı. 1905‘te İstanbul-Köstence kablosu döşendi. Haydarpaşa İstasyon Binası yapıldı. Beşiktaş Tepesindeki Yıldız Sarayı ve önündeki camiyi yaptırdı.
Abdülhamit padişah olduktan sonradan Dolmabahçe Sarayı yerine Yıldız Sarayı’nda kalmayı seçim etmiştir. Sadece özel günler ve merasimlerde sarayın dışına çıkmaktaydı. Devletin günlük işlerini Mabeynde peşine düşüp takip ettikten sonradan günün geri kalan kısmını Haremde ailesiyle geçirmekteydi.
Sultan Abdülhamit kaynaklarda orta boylu, kumral saçlı ve sakallı olarak geçmektedir. Uyarı çekecek dek kuvvetli bir hafızaya sahip olduğu söylenir. Sade giynmeyi sever ve genelde koyu gri giyinirdi. Kahveye ve sigaraya düşkündü. Geceleri kitap okutturmadan yatmayı sevmezdi. Resim yapmaya ve marangozluğa ilgi duyardı. Çalışmaları bazen Avrupalı Hükümdarlara hediye etmiştir. Gençliğinde iyi bir at binicisi olmasına karşın padişahlığı süresinde bunu sürdürememiştir. Müzik dinlemeyi sever alafranga müziği seçim ederdi. Yıldız Sarayı’nda çoğu kez rastlanan faaliyetler biri tiyatro idi. Bazen ünlü tiyatro sanatkarları İstanbul’a gelirler ve saraya ağırlama edilirlerdi. zaman zaman Abdülhamit kendi de komedi türünden piyesler yazmış ve bunları sarayın tiyatro grubuna oynatmıştır. Abdülhamit’in en büyük özelliklerinden biri bir konuda kara vermeden önce mutlaka konu ile ilgili yerli ya da tanıdık olmayan kişilere danışması idi. Bu us almasını ve veri edinmesini sağladığı gibi ara sıra de dikkatsiz kişilerin devlet işlerine karışmalarına niçin olmuştur.